1980’ler, korku sineması açısından oldukça verimli ve
kaliteli yapımlar içeren bir dönem olarak bilinir. The Lost Boys da bu kaliteli
yapımlar arasında yer alıyor. Korku-komedi türlerini içeren yapımın yönetmen
koltuğunda Joel Schumacher (The Phantom of the Opera, Batman Forever, Batman
and Robin) oturuyor. Ailevi ve maddi sorunlar sebebiyle Lucy iki oğlu ile
birlikte bir sahil kasabasında yaşayan babasının yanına yerleşir. Kasabanın gerçekleşen
ölümlerden dolayı “Cinayet Kasabası” olarak anılmaktadır. İlerleyen günlerde
kasaba hakkında bilmedikleri korkunç bir gerçeği keşfederler. Ölümlerin arkasında
bir grup vampir bulunmaktadır. Bu korkunç gerçeği keşfeden Sam, abisi Michael’ın
da onlardan birisi olma yolunda olduğunu fark eder ve hemen harekete geçer.
Senaryosu itibariyle korku ve komedi ögelerini
başarılı bir şekilde ele alıyor. Filmin başlarında cinayetleri işleyen kişi
veya varlık gizli tutuluyor ki böylece seyircinin bu konuda merakı artıyor. Ayrıca
karakterlerin özellikleri ve davranışları da seyirciyi filme çeken önemli
unsurlardan oluyor. Vampirlerin bir grup motorcu holigan olması filmin orijinal
ve ilgi çekici yanı olarak yerini alıyor. Özellikle vampirlerin plastik
makyajları ve tasvirleri bir harika. Vampir oldukları anlardaki dehşet verici
halleri seyircinin zevkle izlemesine sebep oluyor. Mizah ögesinin de Wes Craven
filmlerindeki gibi (Nightmare on Elm Street, Scream) ölüm anlarında daha çok
kullanılıyor olması işe yarayan ve zekice bir taktik oluyor. Filmin sürpriz sonu
da seyirciyi oldukça şaşırtıp memnun etmeyi başarıyor. 1 saat 37 dakikalık
ideal süresi ile sıkmadan akıp gidiyor.
Filmin başrollerinde yer alan Kiefer Sutherland
oldukça iyi bir iş çıkarıyor. Vampir çetesinin başı olan David karakterinin
soğuk, deli ve vahşi havasını başarılı bir şekilde bizlere yansıtıyor. Edgar
Frog karakterini canlandıran Corey Feldman’ı da oldukça başarılı buluyorum.
Küçük yaşta bu ve Gremlins, The Goonies ve Stand By Me gibi başarılı filmlerde
oldukça güzel bir performans sergiliyor. Genel olarak film, oyuncular açısından
da hayal kırıklığına uğratmıyor. Efektleri yönünden çekildiği sene için oldukça
tatmin edici oluyor. Dediğim gibi özellikle vampirlerin plastik makyajı bir
harika. Kullanılan müzikler ise çekildiği döneme ait rock müzikleri oluyor ve
filmin havası ile de uyum sağlıyor.
The Lost Boys, konusu itibariyle oldukça sevilen ve
popüler olan, 80’ler korku sinemasının başarılı yapımları arasında yer alan
keyifli bir vampir filmi. Eğer siz de nostaljik hissediyorsanız, korkarken
gülmek de istiyorsanız ve 80’ler havasını içinize çekmek isterseniz bu film tam
size göre.
Yorum Gönder