Lucas, Hatto ailesinin kızları Ella’yı öldürmekle
görevlendirilen bir tetikçidir. Richard Addison adlı iş adamı, ABD’deki pis
işlerini aklamakla görevli Martin Hatto’nun hatasına karşılık bir mesaj olarak
kızlarını öldürtmek ister fakat Lucas bunu yapamaz. Addison da Ella’nın
ailesini başka bir tetikçiye öldürtür. Fakat Ella’nın hala ölmesini
istemektedir. Bunu yapamayan Lucas, Addison’ın adamlarına karşı Ella’yı korumak
için tehlikeli bir mücadeleye girer. Film, konu bakımından bilindik ve klişe
olsa da birçok benzer yapımdan sürükleyiciliği ile ayrılmayı başarıyor.
Yönetmen koltuğunda, Terminator 3 ve Surrogates filmlerinin yönetmeni Jonathan
Mostow otururken başrolde Sam Worthington (Avatar, Clash of the T itans,
Terminator Salvation) yer alıyor.
Film, çokça örnekleri olan bir konu üzerinden
ilerliyor ve şaşırtıcı olmayan mutlu bir sonla bitiyor. Seyircide merak
uyandıran veya olacakları tahmin etmesine yönlendiren bir yapıya sahip
olmamasın karşın bir aksiyon filmi olarak tatmin edebiliyor. Benzerlerinden
ayrılmasını sağlayan özelliklerinden birisi sürükleyiciliği iken bir diğeri ise
Avrupa şehirlerinde geçiyor olması. Amerika’nın geniş yollarında, artık
görmekten sıkıldığımız caddelerinde gelişmeyen olaylar bizi alıp İsviçre’nin
dar sokaklarına, tren istasyonlarına ve Avrupa’nın doğal güzelliklerine
götürüyor. Ortadaki mücadelenin böyle farklı şehirlerde (İsviçre, Fransa ve
İngiltere) geçiyor olması da film artı sağlayan etkenler arasında yer alıyor. Müzik
kullanımı konusunda aksiyon sahnelerini destekleyen ve uyum sağlayan yeterli
düzeyde hareketli fon müzikleri tercih edilmiş olsa da bazı sahnelerde
kullanımı yersiz olup sırıtıyor. Kamera kullanımı ve açıları bir aksiyon filmi
için gayet uygun gözüküyor.
Filmi taşıyan bir diğer önemli unsur da Sam
Worthington oluyor. Başarılı aktör filmdeki Lucas karakterinin ruh halini,
çaresizliğini ve bağımlılığını etkili bir şekilde yansıtmayı başarıyor. Diğer
oyuncular ise yeterli seviyede bir performans sergiliyorlar genele
baktığımızda. Fakat dediğimiz gibi Sam Worthington yerine başka bir oyuncu
Lucas’ı canlandırıyor olsaydı film bu kadar sürükleyici olmayabilirdi. Kötü
adamımız Bay Eddison’ı canladıran Allen Leech’in de uygun bir seçim olduğunu
söyleyemiyoruz ne yazık ki. Karakteri yansıtabilecek daha uygun bir aktör filmi
daha iyi bir hale getirebilirdi. Ayrıca film 1 saat 31 dakikalık süresi ile de
seyirciyi fazla kendine bağlı bırakmadığı için istenileni vermeyi başarıyor.
The Hunter’s Prayer, bilindik ve klişe konusunun yanı
sıra farklı mekân tercihleri, sürükleyiciliği ve başrolde yer alan Sam
Worthington etkisi ile zayıf geçen Ağustos ayında seyirciyi memnun edebilecek,
izle-unut tadında, bir aksiyon filmi olarak vizyonda yerini alıyor.
Yorum Gönder