2312 o kadar çok şeye el atıyor ki saatlerdir ne yazsam, anlatmaya nereden başlasam diye düşünüyorum. Yine her zamanki gibi en başından başlayıp konusundan bahsedeyim...
300 yıllık bir zaman sıçraması yapıyor ve kendimizi 2310lu yıllarda buluyoruz. İnsanlık güneş sisteminin tamamına yayılmış, çeşitli gezegenlerde ve uydularda dünyalaştırma çalışmaları sürdürüyor; tıbbi gelişmelerle insan ömrü ciddi anlamda uzamış, bu gelişmelerden faydalanan kişiler 200 yılı aşkın süre hayatta kalabiliyor; kuantum bilgisayarlar yaygınlaşmış ve insanların yanlarında ya da beyinlerinin içinde taşıyabilecekleri şekilde gelişmiş. Böyle bir evrenin içinde, başkarakterimiz Swan'ın büyükannesi Alex'in ölümüyle ilk belirtilerini gösteren, açıklanamayan birkaç olay yaşanmaya başlıyor.
Konuyu kısaca anlattıktan sonra şunu söyleyeceğim, ben konuya hiç takılmadım. Takılsaydım muhtemelen kitabı bu kadar beğenmez, özellikle sonunu tatmin edici bulmazdım. Benim bayıldığım nokta evren tasviriydi, dolayısıyla ondan bahsedeceğim.
Kim Stanley Robinson günümüz teknolojisinden yola çıkarak çok başarılı bulduğum bir gelecek öngörüsü yapmış. Elbette bundaki en büyük etken kendisinin engin bilgisi. Hikayeyle paralel olarak ilerleyen Listeler ve Alıntılar olarak adlandırılan bölümler bize son 300 yıldaki gelişmelerin resmini çizmek konusunda son derece başarılı.
Konuyu anlatırken insanlık tüm güneş sistemine yayıldı demiştim ve durum tam anlamıyla bu. Merkür'ün önündeki varlığı teorik olan asteroid kuşağından Pluton'un (bence o gezegenin adı Türkçe'ye de Pluto diye geçmeliydi) ardındakilere kadar... Mars tamamen dünyalaştırılmış, özellikle Çinlilerin yerleştiği Venüs ise dünyalaşma sürecinde. Birçok uydu ve gezegenin üzerinde ise basıncı düzenlenmiş yaşam alanları var. Benim en ilgimi çeken şey ise asteroidler oldu.
Kim Stanley Robinson yemek tarifi verircesine asteroidlerin nasıl yaşanabilir hale getirileceğini anlatmış, okurken bayıldım! Asteroidlerde hem yaşam, hem bir nevi hayvanat bahçesi, hem ulaşım, hem de eğlence amaçlı kullanılıyor. Onlardan birinde yaşamayı hayal etmedim desem yalan söylemiş olurum. :)
Kitaptaki en yoğun işlenen konulardan biri politik çatışmalar. Enginlik Serisi'nde olduğu gibi burada da Mars ve sömürgesi Ay ile birlikte Dünya iki temel büyük güç ama bu kitapta onlara bir de Mondragon antlaşması ile birlikte hareket eden Saturn birliğiyle diğer birçok asteroid ve gezegeni kapsayan bir grup daha eklenmiş. Bu grup herkesin kazançlı çıkacağı ekonomik bir birlik içindeyken Mars sömürgeci davranışlarda bulunuyor, Dünya ise günümüzden çok da farklı değil.
Güneş Sistemi'nin tamamına yayılmanın sağladığı sınırsıza yakın kaynaklar ve gelişmiş teknoloji Dünya'yı sürünmekten kurtaramamış. Küresel Isınma artık geri döndürülemez boyutlara geldiğinden birçok yeri su basmış ve dünyada bir birliğin olması orada dünyalaştırma çalışmalarının yapılmasını engelliyor, çoğu hayvanın nesli tükenmiş (sadece asteroidlerin içindeki teraryumlarda yetiştiriliyorlar), uzaydan gelen yiyeceklere rağmen halk hala aç yaşıyor.
Sanırım dünyanın durumunu en iyi şu alıntıyla açıklanabilir:
"İnsanlar hâlâ el altındaki en ucuz robotlar değillerdi ama diğer yandan pek çok iş için onlardan daha uygun bir robot yoktu. Üstelik kendi kendilerine üreyebiliyorlardı da. Ortaya çıktıklarından beri nesillerdir durmaksızın çalışıyorlardı; günde üç bin kalori, birkaç kolaylık, azıcık istirahat vakti ve korkacakları bolca şey verdiğiniz taktirde onları hemen hemen her türlü işe koşabilirdiniz. Onlara kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayacak birkaç ilaç verdiğiniz taktirde somutlaşmış ve saat gibi çalışan bir işçi sınıfı elde ederdiniz."
Tüm bunlara rağmen Dünya insanlık için vazgeçilmez durumda ömürlerini olması gereken uzunlukta yaşayabilmeleri için yedi senede bir mutlaka dünyada zaman geçirmeleri gerekiyor.
İnsan ömrü demişken, ömür uzatma çalışmaları ile bağlantılı olan cinsiyet kavramı var. Uzun ömürlülük tedavilerinin ana ayaklarından biri bireylerin çift cinsiyetli olması. Uzayda yaşayanların çoğu erdişi ya da rahimli erkek ve iki türlü de çocuk sahibi olabiliyorlar. Dolayısıyla birçok bölgede cinsiyet kavramları ortadan kakmış durumda. Yine de Ann Leckie'nin Radch İmparatorluğu üçlemesinin aksine (eminim buna verilebilecek daha çok örnek vardır, özellikle de Ursula Le Guin ama en iyi bildiğim bu) dış görünüşten yola çıkarak yapılan bir kadın erkek sınıflandırılmasının devam ettiğini söylemeden geçemeyeceğim.
Sanki cinsiyet ayrımıyla ilgili kavramlar Kim Stanley Robinson'ın zihninde tam oturmamış gibi bir izlenime kapıldım. Bundan bahsetmek, özellikle de Ursula Le Guin'e saygı duruşunda bununmak istemişse de eksik kalan bir yanının olduğunu düşündürdü.
Bir diğer konu ise kuantum bilgisayarlar, yani kubiler. Kitabın içindeki kuantum yürüyüşü bölümlerinde bir kubinin zihnin ne kadar hızlı çalıştığına dair örnekler görüyoruz. İnsan zihninden çok daha hızlı düşünen bu bilgisayarlar bireylerin yanında taşınabiliyor, hatta beyinlerine eklenebiliyor.
Kubi çalışma prensipleriyle ilgili bölümleri açıkcası benim teknolojik bilgimi çok aştı, çıkarabildiğim tek sonuç birden fazla kubinin birlikte çalışmasının sorun yarattığı ve sistemleri çalışamaz hale getirdiğiydi. Bunu yanı sıra bir de insanlar kubilere güvenebilir mi sorunsalı vardı ve bir nevi Terminatör'ü andıran bu sorunsal hikayenin ana konularından biriydi.
Daha bahsedilebilecek, bir kısmını muhtemelen kaçırdığım çok şey var aslında ama son bir konuya değinmek istiyorum.
Bence klasik bir eseri klasik yapan temel unsurlardan bir tanesi, dönemin ve geçmişin diğer sanat eserleriyle inanışlara yapılan göndermelerdir. Bu anlamda bu kitap klasik özelliklerini tam olarak taşıyor. Edebi eserlerden, görsel ve işitsel sanatlara kadar birçok sanatçıya ve esere göndermelerde bulunuyor ki bu bakımdan da ciddi bir bilgi birikimi gerektiriyor.
Çeviri konusuna gelirsek M. İhsan Tatari dudak uçuklatan bir başarı sergilemiş! Böyle bir eseri dilimize kazandırmak gerçekten her babayiğidin harcı değil, yapılan göndermeleri kaçırmamak ve anlatılan tıbbı, teknik konuları çevirmek bir yana anlayabilmek dahi engin bir bilgi birikimine ihtiyaç duyuyor. Bir de üzerine Alıntılar, Listeler ve Kuantum Yürüyüşü bölümleri var... Alıntılar o günün farazi bilimsel makalelerine ait yarım cümlelerden oluşuyor, Kuantum Yürüyüşü bölümleri ise hiçbir noktamala işareti kullanmadan konudan konuya atlar nitelikte.
Kendisi Çevirmenin Çemberi yazısında kitabın çevirisinin 8 ay sürdüğünü anlatmıştı; okumamın bile bir ay sürdüğü düşünülürse bence böyle bir eser için 8 ay az bile... Ellerine sağlık!
Editörlük de çeviriye yakışır türde olduğundan sorunlu çok az cümleyle karşılaştım, yani tüm ekibin ellerine sağlık.
Bu upuzun yazının ardından kısaca özet geç diyenlere:
2312 benim çok çok beğendiğim bir kitap oldu ama bunun sebebi anlattığı hikaye değil; yarattığı evrenin bütünlüğü, değindiği konular ve yaptığı göndermelerdi. Okuması zor, herkesin kolay kolay beğenemeyeceği klasik eser yapısında bir kitap. Ufkunu geliştirmek isteyen, bilim ve bilimkurguyla arası iyi kişilere kesinlikle öneririm.
Yorum Gönder