YOK ARTIK SHERLOCK HOLMES! Sherlock "The Lying Detective" İncelemesi


Aklı başında bir Sherlock izleyicisi, bölüm başına, ortalama 100 kez "Ne?,Nasıl yani?,Ha?,Yok artık...,Hadi be!,Vay anasını!,Yoha**na" tarzı kelimeler kullanabiliyor.Hele de o bölümü Steven Moffat adlı "psikomanyak" şahıs yazmışsa, bu kelime çuvalına "WATDAFAK!" kelimesini,hatta reaksiyonunu da ekleyebiliriz muhtemelen.Çünkü Sherlock arada durgunlaşsa da,hemen arkasına evin içinde bağırarak dolaşmamıza sebep olacak ve hatta şoka girip dakikalarca ekrana bakmamıza sebep olacak bölümlerle geri dönebiliyor.Belki haddimi aşacağım ama söylemeden de duramayacağım; Sherlock şu ana kadar izleyebileceğimiz en özenilmiş dizi bölümünü bize sundu.Hala şoktayım,dizinin etkisi uyuşturucu gibi beynimi bulandırmaya devam ediyor.Dilerseniz başlayalım.



Sosyal medya sağolsun,bölümün sonunda müthiş bir twist olduğunu önceden öğrenmiştim.Belki de bu yüzdendir,tüm bölüm boyunca sağ gösterilip soldan kroşe yemeyi bekledim.Hatta onlar sağ gösterirken ben soldan bakıp da Sherlock gibi herkesten önce olayı çözmeyi bile denedim ama olmadı.Çünkü tüm bölüm boyunca aslında burnumun dibinde olan "irrite" edici Mary'deki sırrı aramaktansa tıpkı bir bebeği susturmaya çalışılırken, ağzına tıkılan emzik gibi önümüze koyulan "Cereal Killer" odak noktam olmayı başardı.Yalnız güzel şakaydı kabul edelim.Serial Killer,Cereal Killer.Cidden çok iyiydi.

Evet Marry cidden tüm bölüm boyunca "kontratım bitmedi,o yüzden bu bölümde de rol almak zorundayım" dermişçesine ortalıkta dolandı.Ya da biz öyle sandık.Nasıl ki Injustice'de anahtar Lois Lane idi,burada da anahtar Marry Watson'du.Nasıl göremedim ki!Neyse,sağolunuz.Sayenizde hem olayı çözdük hem de bir Watson & Holmes kucaklaşması gördük.Saygılar.



Bölümde en çok dikkatimi çeken kısım, aşırı özen gösterilerek yaratılan kamera açıları ve tranzitionlar(sahne geçişleri) oldu.Işıklandırmasından,senaryonun ne kadar akıllıca yazıldığına kadar prodüksyonun 10 puanı hakettiği bir bölüm oldu.İnce espiriler,bir çok Dr.Stange göndermesi ve mükemmel diyebileceğimiz oyunculuklar bölümün daha güçlü ve bağlayıcı olmasını sağladı.Aferin Moffat,aferin Gatiss,aferin Benedict,aferin Martin ve süpersin BBC!

Üzücü olan şey bu mükemmel tadı sadece 2 yılda bir, 1 buçuk saat da olsa sadece 3 bölümlüğüne alabiliyor olmamız.Ama kim bilir, belki de diziyi bu kadar sürükleyici yapan şey, sanki kitap okuyormuşuzcasına bizi diziyle birleştiren ışıklandırma,geçişler ve görsel efektler değil de, uzun yıllar Sherlock'u beklememizdir!

Daha önce de dediğim gibi, bölüm boyunca olayı Sherlock'tan önce çözmeye çalıştım.En ufak ayrıntısına kadar tüm sahneleri ve konuşmaları ince eledim,sık dokudum.Ancak ne yaparsam olmuyor, çözemiyorum Sherlock gibi.Güldürmüyor ve de anlatmıyor kimse onun gibi.



Evet, geçtiğimiz haftalarda solistini kaptıran Model grubunu da andığımıza göre incelememize devam edebiliriz.

Geçtiğimiz bölümün sonunda "Go to hell,Sherlock!" lafını duyduğumuz andan beri, olayları çözmeye çalışan bir dedektife dönüştük:



Ama çok da kasmaya gerek yokmuş.Çünkü esas mesele,Holmes'un cehenneme gitmesi değil, gider gibi yapıp dönmesi, John Watson'u ciddi anlamda kafayı yemekten kurtarabilmesiymiş.Öldükten sonra bile bölümleri şekillendirebilen Watson hanım kızımıza sevgilerimizi iletmeyi borç biliriz efenim.
Beni en çok mutlu eden şey, hislerden uzak yaşamayı tercih eden Sherlock Holmes'un sırf arkadaşını geri kazanabilmek için çektiği çile.Bir uyuşturucu bağımlısı olmak, durduk yere bir seri katili ortaya çıkarıp polise teslim etmek,bunun için ölmeyi-bu iki oldu Holmes,ikidir ölüp dönüyorsun.Üçte olacaklara karışmayız.-göze almak ve tüm olacakları 2 hafta...3 hafta önceden tahmin edip planlamak...Sen muhteşem bir detaysın!


Bu arada bu bölüm Bayan Hudson'un da performansı çok etkileyiciydi.Hakkını vereyim çok güldüm.Aston Martin'den "badass" bir karakterin inip seyir değiştirmesini beklerken içinden Mrs.Hudson çıkınca sandalyemden düştüm.Dizide her karakerin ciddi anlamda önem kazanması ve ciddi sorumluluklar alması, dizinin ciddiyetini arttırdığı gibi,kalitesine de kalite katıyor.
Evimden çık seni sürüngen!


John Watson da bayağı ön plandaydı bu bölüm.Zaten özellikle Marry'nin ölümünden sonra çok daha karanlık bir karaktere büründü.Daha ciddi ve belki de daha havalı.Söylemeden de geçemeyeceğim ama saçları çok şekil olmuş be!Biraz da uzun olsa "Acaba yeni şarlok bu mu?" diye ikileme düşer insan.
John Watson, karakter gelişimi açısından da aşırı yıpranmış bir karakter.Savaşlardan dolayı psikolojik çöküntüler yaşayan,karısını aldattığı süreçte onu kaybeden ve vicdan azabı ile yaşamak zorunda olan John'un ölümünü de fazlasıyla muhtemel görüyorum.Ortalıkta dolaşan dedikodulara göre,her ne kadar Sherlockian kardeşlerimiz "hayır bitmeyecek len mq!" diyerekten bize kızsa da, bu sezon dizimizin final sezonu olabilir.Sherlock gibi bir efsanenin akılda kalıcı,sansasyonel bir finali bize vermeden buraları terketmesinin mümkün olmadığını varsayaraktan,eğer Sherrinford Holmes'dan isteneni alamazsak, John Watson'a veda etmemizin olası olduğunu aklımızın bir köşesine yazmamız gerektiğini düşünüyorum.


Bu arada tam 7 yıldır beklenileni bize verdiği için Steven Moffat'a alkışlar gönderiyorum!John'un sonunda dayanamayıp her şeyi "Hayali" Marry'e anlatmaya başlaması inanılmaz duygusal bir andı.Gözlerimin dolduğunu kabul etmeliyim.Hayatımda ilk kez bir dizi veya film izlerken gözlerim yaşardı.Bir de The Amazing Spider-Man 2'de Gwen'in ölümünde bu kadar üzülmüştüm.
Bizimle aynı hisleri paylaşıyor olacak ki, John, konuşmasını bitirir bitirmez ağlamaya başladı ve sonunda hiç beklemediğimiz bir şey oldu.Sherlock John'a sarıldı.Harika bir andı.Müthiş bir dostluğun tescillendiği an.Evet daha önce düğün bölümünde de sarılmışlardı ancak bunun kadar güçlü bir duygu verilememişti.

Evet bu kadar konuştuk belki ama, daha esas olay hakkında hiç bir şey diyemedik.Ne mi esas olay? Buyrunuz:



Sherrinford Holmes!Önceki bölümde Mycroft'un "diğerine ne olduğunu biliyorsun" sözleri üzerine her bölüm kullandığımız kelime haznemizden birini kullanmışızdır hepimiz.Benimki "Ha?" olmuştu.Kitabı da okumadığımdan anlayamamıştım.Meğersem Sherrinford'muş bahsedilen.Aldığım bilgilere göre, Sherrinford adı ilk başta Sherlock için düşünülmüş ancak daha sonra karakter Sherlock adını alınca Sherrinford,üçüncü erkek kardeşe verilmiş.Evet, üçüncü bir erkek kardeş varmış romanlarda.Tabi, bunu altın tepside sunar gibi sunmak yerine bize Mind-Fuck yaşatmak adına Gatiss ve Moffat karakteri kadın olarak getirmişler diziye.Tabii bize de bu durumda "WATDAFAK!" diye bağırarak evin içerisinde koşmak kalıyor.

Final bölümü için harika şeyler hazırlandığını varsayıyorum.Halen daha soru işaretleri ile yatan bir Moriarty, diziye aksiyon taşıyacak üçüncü bir kardeş ve Irene Adler!Sen ölmemiş miydin be kadın? Bok mu vardı da dirildin? Beynimiz mi yansın anlamadım ki arkadaş!
Bu arada bölümün "The Adventure of The Dying Detective" romanından esinlenildiği gibi,adının da küçük bir kelime oyunuyla "The Lying Detective" olarak ekranlarımıza gelmesinin çok hoşuma gittiğini eklemeden geçmek istemiyorum.Heyecan ve gerilim arttı.Gelecek hafta görüşimek üzere,sağlıcakla!

Yorum Gönder

[disqus]

Çizgi Evreni

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget