İnceleme: Mawaru Penguindrum


Anime A: Mawaru Penguindrum
Anime Türü: Komedi, Dram, Tuhaf, Romantizm
Bölüm Sayısı: 24
Yapım Yılı: 2011

Ben anime izlerken heyecan yapmayı ve sürekli olarak bir sonraki sahne, bir sonraki bölümler hakkında fikirler yürütüp, tahminlerde bulunmayı çok seviyorum. Düşündüren, gizemli animelerden hoşlandığımı bir kez daha anlamış oldum böylece. Mawaru Penguindrum 2011 yılında yayınlanmış bir seri. Sailor Moon ve Shojo Kakumei Utena 'nın yaratıcısı olan Ikuhara Kunihiko 'nun ellerinden çıkan bir seri aynı zamanda. 

Nasıl bitirdiğimi dahi bilmiyorum, o kadar güzeldi ki…


Konu:


Hikayemiz üç kardeşi konu alıyor. İkizler Kanba, Shoma ve ikisinin en küçük kız kardeşi Himari. Bu üç kardeş anne ve baba sevgisinden, yokluğundan uzak bir şekilde, tek başına yaşıyorlar. En küçük kardeş olan Himari, hastalığı sebebiyle çocukluğundan itibaren hayatını sürekli hastanelerde geçirmiş, okulunu yarım bırakmak zorunda kalmıştır. Bir gün hastalığı sebebiyle fenalaşır. İkizler Kanba ve Shoma küçük kız kardeşlerini hastaneye götürürler fakat hiç beklemedikleri bir haberle karşılaşırlar. Himari’nin fazla ömrü kalmamıştır. ''Kader'' adını verdiğimiz olgudan umudunu yitirmeye başlayan ikizler Kanba ve Shoma, en azından Himari’ye güzel bir gün geçirebilmesi için bir zamanlar aileleri ile birlikte gittikleri akvaryuma götürürler. Ancak kader ağlarını çoktan örmüştür.
İnceleyelim; 

Karakterlerimizden Himari, ilk bölümde hastane de hayatını kaybediyor. Ancak ikizler Kanba ve Shoma’nın onu götürdükleri akvaryumda aldıkları penguene benzer bir şapka onu hayata geri getiriyor. Himari’nin taktığı şapka, onu iki kişilikli biri haline çeviriyor. Şapka kafasındayken gelen kişiliği abileri Kanba ve Shoma’ya, Himari’nin hayatta kalabilmesi için ‘’Penguindrum’’ı bulmaları gerektiğini söylüyor. Aksi taktirde onu sonsuza kadar kaybedeceklerini söylüyor. Himari’nin geri dönüşü ile birlikte bir takım yaşanmışlıklar ve beraberinde getireceği hesaplaşmalar da bir bir gün yüzüne çıkıyor.


Hani biz hep deriz ya ‘’kader ağlarını örmüş’’ işte bu seri tamda bu şekilde. Serideki karakterler birbirlerinden alakasız iken aslında geçmişten gelen üzücü bağlantıları gün yüzüne çıktığında boğazımda bir düğümlenme oluştu. Ben animeyi 9. bölümden sonra anlamaya başladım. ‘’Tuhaf’’ kategorisinde olduğu için çoğu insanın dikkatini çekmiyor ama seri de sembolizm ve metafor çok kullanılmasa bence kült olabilecek bir seri. Çünkü işleyiş açısından kurguyu anlamak zor gelebilir. Kişisel düşüncem animeyi izlerken hiç bitmesin istedim.

Gereksiz olarak gördüğüm birkaç ayrıntı dışında şu ana kadar izlediğim en de
rin, en sevgi dolu, en gizemli animelerden biri olduğunu söyleyebilirim. Özellikle çizimleri ve karakter seslendirmeleri çok iyiydi. Serinin en etkileyici yanı ise izlerken konuyu anladıkça, ne kadar hayatın içinden gerçekler olduğunun farkına varacaksınız. Animeyi ikiye bölecek olursak, ilk kısımda Penguindrum arayışıyla izleyici kafa karışıklığına sürükleniyor ancak yine de izlemeyi bırakamıyorsunuz. Asıl olaylar ise ikinci kısımda başlıyor. Bu noktadan sonra kardeşlerin geçmişleriyle yüzleşmelerini görüyoruz. Ayrıca Ringo isminde bir karakter de olaylara dahil oluyor ki, serinin ana olayını oluşturan karakterin kardeşi oluyor kendisi. 



Takakura Himari

Ringo Oginome (Kader Günlüğü)




Kaynaklardan edindiğim bilgiye göre Japonya’da kendilerine ‘’Aleph’’ (şimdiki adı) verdikleri bir dini örgüt, 20 Mart 1995’de Tokyo’nun çeşitli metro istasyonlarına sarin gazını yayıp 12 kişinin ölümüne, 6000 kişinin ise yaralanmasına sebep olmuş. Örgüt kurucusu ise idam edilmiş. Mawaru Penguindrum serisinin işlemiş olduğu konunun da bu olduğunu düşündüm. Serinin en iyi yanı kesinlikle yaptığı sistem eleştirisi oldu. 





Adını koydukları ‘’Çocuk Izgarası’’ ile de toplumda terk edilmiş, hor görülen çocuklara dikkat çekmesi, bizlerin birey olarak geldiğimiz noktayı, hissizleşip değerlerimizi kaybettiğimizi, çürümüş olduğumuzu gözler önüne serdi. Serinin sonu biraz muallak bitse de, beni çokça etkileyen nadir animelerden. Özellikle ost’leri, opening ve ending mükemmeldi. Son 4-5 bölümü beni çok etkiledi. İkizler ve Himari hakkındaki gerçekler de gün yüzüne çıkınca içimde boyut atlayan bir boşluk aynı zamanda bir derinlik oluştu.




Bir de günlük meselesi var ki, animenin ilk yarısında insana gına getirecek boyuta ulaşacak bir konu haline geliyor. İkinci yarısında ise meselenin asıl amacını çözmüş oluyoruz. Karakterlerin iç dünyasını keşfettikçe aslında her birinin bir şeyleri temsil ettiğinin de farkına varıyorsunuz. Aşk yüzünden içindeki karanlığı ortaya çıkaran ancak fedakarlığı bırakmayan karakterden, başkalarının iyiliği için kendini feda eden, yine de sevdiği insanlarla bağlantısını, ilişkilerini koparmak istemeyen karaktere kadar harika bir çizgisi olan sembolik bir hikaye izliyoruz. Aslında umutsuzluğu, karanlık ve aydınlığın seçimi, güç gösterisi gibi birçok kavramı da karakterlerin değişimi üzerinden izlemiş oluyoruz böylece. Aile sevgisi ve aşkın doğal dengesini korumaya çalışan bir anime aynı zamanda. Ayrıca olaylar çözüldükçe geçmişteki olaylardan zarar gören karakterlerin, serinin son seyrinde bir şekilde kendilerini farkettirmeleride, animeye ayrı bir hava kazandırmış. Bu animeyi uzun uzadıya açıklamaya çalışmak için sayfalar lazım aslında ama ben genel hatlarıyla size aktarmaya çalıştım. 




Eksik yanları da var tabi; seriyi harika bir şekilde oluşturan kişiler bana göre konuyu takip etmekte zorlandı ve işleyiş açısından fazla kafa karıştırdı. Onların hayal gücünü tam olarak göremedik ona üzülüyorum. Çok fazla soru işareti vardı ve ''Hepsi çözüldü mü?'' sorusu akıllarda yer edindi. Sembolizm ve metafor bu kadar çok anime ile bütünleşmese idi, eminim daha çok insana ulaşacaktı ve unutulmaz animeler arasında yerini alacaktı. Yaşamın sanki bir cezaymış gibi olduğunu düşünenler oldu ki, sanırım bu da izleyen kişinin ruh haline göre şekil alıyor. Lost dizisinin finalini izleyenler bilir, hayal kırıklığı yaşanmıştı. Bu animede de bunu hissediyorsunuz. Finalin nasıl olması gerektiği konusunda çelişkilere sürüklüyor bizi. 

Her insan bir gün ölür ve mantıklı düşünen her insan bunu bir şekilde kabul eder. Ancak bunu umutsuzluk içinde değil de sağlık bir şekilde yaparlar. Kimi de kabullenmez, sürekli bir arayışta olur. Kafasında kurdukları planlar onları karanlığa sürükler. İşte anime karakterlerimizin ikinci yarısından sonraki gerçekliğidir bu. Sonuç olarak, fedakarlık ve sevgi bağı gerektiren konu, her şeyi dengede ve bütünlük içinde bırakacaktı. Ölüm korkusu doğal yoldan ortaya çıkarılıp aslında korkulanın ölüm değil, ölümün yol açtığı ayrılık olacaktı. 




Kısaca trajikomik bir yaşamın, geçmiş ile yüzleşmesine tanık olacaksınız.
 Ya seveceksiniz ya da nefret ederek uzaklaşacaksınız. Değeri bilinmeyen animeler sıralaması yapacak olsam, ilk sıraya koyacağım anime olur kendisi şüphesiz. Sırf soundtrack için bile izlenebilecek bir anime. 

Umarım seversiniz.





                 Not: Gifler alıntıdır.

Yorum Gönder

[disqus]

Çizgi Evreni

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget