Netflix'in Death Note'u ile tanışın


Netflix güzel bir oluşum bana kalırsa. Televizyon yayıncılığı aleminin dünyalaştırılması ve yaygınlaştırılması açısından da yeri önemli. Eskiden Hollywood kendi penceresinden bakıyordu televizyon yayıncılığına. Amerika bile olsanız dünyaya köyünüz kadar bakmadan duramıyorsunuz. Çünkü insanın tecrübeleri gördükleri ve duyduklarıyla sınırlı kalıyor maalesef. Fakat kendinizi zorladınız mı fikir farklıdan geliyor, farklıdan beslenerek yaratıyorsunuz ve bu yaratım şak diye tutabiliyor da, tutmakla kalmayıp dünyayı da peşinden sürükleyebiliyor. Bu kedini zorlama, dünyayı kendinin dışında ele almaktan geçiyor. Eskiden sınırlı tanıştığımız film gibi diziler kavramı, her bölümü filmden de film nitelikte pek çok hikayenin yaratıldığı günümüz televizyon dizilerinin yükselişinde alışık olduğumuz bir hale geldi. Tabi ki bunun getirisi daha zor beğenen bir seyirci kitlesi. O yüzden işleri daha da ilginçleştirmelisiniz. Açgözlülük tok olmakla ve hatta aç olmakla ilgili değildir; fazlası, daima fazlası ile ilgilidir. Doyumsuz olmakla ilgilidir. Ve biz geekler artık kolay doymuyoruz. Aynı şey önümüze sunulsa da sunulmasa da. Pek kanmıyoruz.

Dediğim gibi Netflix televizyonun dünyalaştırılması konusunda önemli bir yerde. Yaptıkları işler şahane. Şimdi de mangadan uyarlama bir animenin 25 Ağustos 2017'de yayınlanacak Hollywood uyarlaması bir dizi ile önümüze bambaşka bir iş sunuyor: Death Note.

ÖLÜM DEFTERİ KURALI 1: Deftere adı yazılan kişi ölür.



Death Note'tan kısaca bahsetmek gerekirse canı sıkılan bir ölüm tanrısının 'kasti' olarak ölüm defterini ölümlülerin dünyasına düşürmesi sonucu gelişen olaylar diyebiliriz. Bu Ölüm Defteri'ni derslerinde başarılı, iyi bir ailenin oğlu olan ama zekası farkındalığıyla doğru orantılı olarak gelişmiş olduğundan sıkılmış bir gencin, Light'ın bulmasıyla hikaye bizi sorgulamadan sorgulamaya sürüklüyor. Light birkaç basit suçluyu öldürmekle ilgili iken bir anda narsisizmin doruklarında bir tanrı rolünü üstlenmeye kalkıyor. Üstelik peşine bir polis amiri olan babası ve ilginçlikler abidesi Dedektif L de düşünce deme keyfine.

Netflix'in Hollywood uyarlaması, uyarlamanın uyarlaması olduğu için sıkı Death Note takipçilerinin elbette memnun olmadıkları pek çok şey mevcut. Hikayeyi Japonya'dan Amerika'ya taşımanın elbette sakıncaları var. Şahsen en memnun olduğum şey Ölüm Defteri'nin asıl sahibi olan Shinagami (Ölüm Meleği) Ryuk'u Spider-Man'in 2002 yapımlı filminde başarıyla Green Goblin'i canlandırmış olan Willem Dafoe'nin seslendirecek olması. Açıkçası Andy Serkis'li Gollum'da yapıldığı gibi sadece seslendirmeyle kalınmasaydı daha da sevebilirdim. Çünkü William Dafoe ciddi anlamda Ryuk'a benziyor zaten.



Başrollerdeki diğer isimler ise Light Turner olarak Nat Wolff (Kağıttan Kentler, Aynı Yıldızın Altında), çılgın ve tuhaf dedektif L olarak Lakeith Stanfield (Kapan, Straight Outta Compton, Short Term 12) ve Light'ın hayranı Mia Sutton'u Margaret Qualley (İyi Adamlar, The Leftovers). Açıkçası Mia konusunda diyeceğim pek bir şey yok. Mia'nın derinliği pek yok zira. Tanrıyı oynayan bir adam var, internet fenomeni, herkes onu konuşuyor ve bu adamın en büyük hayranı olan ve Ölüm Defteri'ne de pek yabancı olmayan bir kız var. Margaret Qualley'nin bu rolü başarıyla yerine getireceğini düşünüyorum. Ama gelelim hikayenin ikilisine. Önyargılı olmak istemiyorum. Çok da tanıdığım isimler değiller, bir kanıya varmak istemiyorum. Ellerinden geleni yapmışlardır eminim. Zor karakterler ikisi de zira.



Hollywood'da bir liberalleşme olması dolayısıyla yakınlarda vizyona girecek Stephen King eseri Kara Kule'nin silahşöründe olduğu gibi beyaz karakterlerin siyah olduğunu görmek veya erkek karakterleri kadın olarak görmek (bkz: Doctor Who) mümkün. Cinsiyetçilik, ırkçılık, homofobi karşıtı bir feminist olarak bundan pek memnunum. 100 yıldan uzun süredir verilen mücadelelerin meyveleri yeni yeni veriliyor. Güzel gelişmeler bunlar. Bunun tek kötü tarafı doğallığı yakalayamama ihtimalleri. Çünkü karakterleri bu şekilde yerleştirirken zorlama olmaması gerekiyor. Gerçi zaten Asyalı karakterleri Amerika'ya uyarlıyorlar, L'in siyahi olmasında pek bir tezatlık yok. Geçen hafta L'in posterleri yayınlanmıştı Netflix tarafından. Bu hafta da Light'ınkiler yayınlanmış.


Roy Lee (Halka, Köstebek), Dan Lin (LEGO Filmi, Sherlock Holmes), Jason Hoffs (Yarının Sınırında) ve Masi Oka (Heroes Reborn, Hawaii Five-O) tarafından yaratılan filmin yapımcılığını da Miri Yoon (Paçayı Sıyırmak), Jonathan Eirich (Hammerspace), John Powers Middleton (Kötü Komşular, LEGO Filmi) ve Brendan Ferguson (Büyük Gözler, Haklı Şüphe) üstleniyor. Yönetmen koltuğunda ise Adam Wingard (Katliam Gecesi, Misafir) bulunmakta. Bekleyelim görelim bakalım, nasıl bir iş olacak. Siz de Light'ın yerinde olsaydınız defteri kullanır mıydınız?

Yorum Gönder

[disqus]

Çizgi Evreni

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget